Bu Blogda Ara
11 Ocak 2015 Pazar
Je Suis Charlie
Etiketler:
#JeSuisCharlie,
caricature,
Charlie Hebdo,
deneme,
Freedom,
gündem,
ideas,
istanbul,
mizah,
Paris,
rest in peace,
world
Yer:
İstanbul, Türkiye
23 Şubat 2014 Pazar
Yaşamak Kolay - Yazmak Zor
Yaşam, yapaylaşıyor günler geçtikçe. Teknoloji ilerliyor, ulaşım hızlanıyor, bilgisayarlar her işi yapıyor. Yemek desen internetten tek tıkla kapına kadar geliyor. Yapmak gereken tek şey hazırlanmış bu programa soru sormadan evet demek. Yaşayacağımız sıkıntıları,ekonomik zorlukları, haftamızın nasıl geçeceğini bile üşenmeden düşünüyorlar. Hasta olacağımız zaman virüsü, iyileşeceğimiz zaman ilacı temin ediyorlar.
Duygularımızı kaybediyoruz yavaş yavaş. Sabah uyanacağımız saatin alarmı kurulmuş, bineceğimiz otobüsün numarası belli; gideceğimiz yer hep aynı. Farklılık görmüyoruz ki neyin zor neyin kolay olduğunu anlayabilelim. Yürümek denilen şey bile unutuldu, nereye olursa olsun çok kısa sürede ulaşabiliyoruz hedefe. Sonra değerini bilmiyoruz ya zaten. Kafamızı kaldırıp gökyüzüne bile bakamıyoruz, temiz bir nefese hasretiz. Manzaraları resimlerden seviyoruz gidip bakmaya cesaretimiz yok. Hayatı yaşayamıyoruz; film olan hayatları izleyerek vakti geçiriyoruz. İçinde değiliz işte dünyanın sadece seyirciyiz.
Sevdiğine mektup yazmayan fotoğraf atan bir nesiliz. Bundan dolayı büyük aşklarımız olmadı belki. Hepsi gelip geçici küçük heveslerdi. Parasının değerinin bilmeyen bir nesiliz çünkü alın teri denilen şey değmedi pek tenlerimize. Biz istedik, olursa sevindik olmaz ise siktir ettik. Üzülecek vaktimiz yok, isteyecek başka alternatif çok zaten. Olmadı bir tweet atıp şikayet ederiz yada sorunların çözümünü arama motorlarına yazarız. Düşünün işte seçeneklerimiz sanal alem kadar sınırsız, yaşadıklarımız ise adil kullanım kadar sınırlı.
Anlayacağınız, yaşamak bize ne kadar zor gözükürse gözüksün işler tam tersi. Bu baştan çıldırtıcı döngü karşısında bir şeyler yazabilmek ise çok daha zor. Yazmak yaşamayı gerektirir, yazmak hissetmeyi gerektirir, yazmak emek gerektirir. Yazarlar robot olamayacağı gibi yazılar da yapay olamaz. Birilerinin anıları fotoğraflaması gerekirsen birilerinin de anlatması gerekir. Yaşayın ki anlatabilsinler,yaşayalım ki anlatabilelim. Uzun lafın uzunu şöyle olsun : Yaşamak bu kadar kolay olmamalı ki yazmak bu kadar zor olmasın.
Her gün yaşayabilmek ve en kötü günde yazabilmek dileğiyle :)
3 Şubat 2014 Pazartesi
Her İhtimale Merhaba
Yarı yarıyadır ihtimaller. İki
seçenek var ise ikisi de çekicidir ama birine tutulmuşsundur. Hata
olacağını biliyorsundur hatta hep hata olduğunu. Hatalar,
tekrarlanmak için var deyip göze alınabilir yeni bir hayat.
Sadece pişman olmayacağımı
bilmek istiyorum. Attığım adımlardan,kaçtığım insanlardan,
sevdiğim kadından. En küçük anı yakalayıp; her saniyesinin
hakkını vermek artık bakış açım. Ya da yontula yontula bu hale
geldi kim bilir ? Neyse, bende bilmiyorum nasıl olsa.
Kimi soruların cevabını öğrenmek
zarar verir evinize. Kaçmak ise çare değildir. Peki, bir ihtimal
daha; kulakları kapayıp içinden geleni yapmak. Nasıl olsa her
ihtimalin sonu ya zararlı ya çare değil. En azından kalbimize
fırsat verdiğimiz için suçu paylaşmış oluruz. Bu bile tüm
riskleri yakmaya değer. İşte, yeryüzünün en masum ateşi
içimizde bir umut oluşturuyor. Söndürmek için o pis suyu döken
her insan ise daha fazla kıskanıyor. Düşünmeye gerek yok artık.
Akışına bıraktık her şeyi.
Düşleri, insanları, hayatları. Koşturmuyoruz peşinden;
istediğinde evet deyip sadece gülümsüyoruz. Gücümüz yok çünkü
kendimizi veya başkasını yargılamaya. İhtimaller bizden daha
güçlü çıktı. Artık tek tek yaşayıp karar veriyoruz. Yani
düşünemiyoruz yada sürekli unutuyoruz. Neyse işte, her anı
yaşa ve her ihtimale merhaba.
13 Ocak 2014 Pazartesi
Filozof'un Kadınına- Briefe an Milena (Franz Kafka)
21-çılgınca
bir korkunun tutsağıyım milena. anlıyor musun korkuyorum? bu koca
satranç oyununda yerim yok benim zaten. ilgimi çekmiyor ben bütün
dikkatimi kraliçeye vermişim. gözlerim yalnız onu görüyor.
şahın yerinde olmak için bütün uğraşmalarım. bunların
gerçekten olmasını istiyorsam artık başka türlü davranmam
gerektiğini de biliyorum. bu yüzden viyana’da kalma artık demem
senden daha çok benimle ilgili hele şu an söylediklerim isteklerin
en masumu en arınmışı belki de. mutluluğun ta kendisi o..
24-bugün
senden bir mektup gelmesi çok mutlu ederdi herhalde beni. insanoğlu
elindeki hiçbir şeyin değerini bilmeyen bir kapitalist bence.
29-kısaca
şunu söylemek istiyorum milena: etrafındakilerin o ulaşılmaz
zekilikleri ile hayvanca sersemliklerine karşı senin haklı
olduğuna inanmamış olsaydım bu kadar ilgilenebilir miydim
seninle? koskoca okyanusların dibindeki bir avuç toprak o baskıya
nasıl dayanıyorsa sen de öyle dayanmalısın milena. bugüne kadar
insanlara tahammül edebileceğimi, yeryüzü ile başa
çıkabileceğimi düşünmezdim hiç. ama sen şunu öğrettin bana
dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş..
30-benim
durumum.. gücümü ve duygularımı böylesine harcayıp sonuçta
ölmemem!.
42-demek
sana çiçek gönderdiler ve sen de onu odana koydun üzüldüm
doğrusu buna. odandaki bir eşya olsaydım o çiçekler çıkana
kadar bir daha girmezdim o odaya. herşeyin çok uzakta olması
huzursuz ediyor beni. oysa sanki kapının tokmağına uzanacakmışım
gibi yakında hissediyorum kendimi. bu çiçekler niye bu kadar
sevindirdi seni? aynı çiçeklerin yeryüzündeki binlerce eşi de
sevindiriyor mu seni? ama bu soruların cevabı yalnız yüz yüze
verilebilir.
48-günlerim
güzel geçemiyor burada. artık tek başıma olmak da mutlu etmemeye
başladı beni. bu yüzden bizimkilerin yanına taşındım. belki de
beni mutlu eden istediğim zaman gidebileceğim iki evimin olmasıydı.
anlayabildin mi? çünkü ben anlayamıyorum da..
51--bugün
hikayeler anlatamayacağım sana kafamın içi adeta bir tren
istasyonu. bir sürü tren var bazıları kalkıp gidiyor bazıları
yeni geliyor gümrük işlemleri, pasaport işlemleri yapılıyor.
vizemi soruyorlar bu sefer her şeyim tamam olduğu için rahatlıkla gösteriyorum vizemi. onlar da çıkabilirsiniz diyorlar. “açın
artık şu kapıları! acele edin lütfen. çünkü milena bekliyor”
diyorum. onlar da özür dileyip açıyorlar kapıları ardına
dek..
-60-ama
en önemlisi, senin “hiçbir zaman olmayacak” demen. o zaman
sadece bu anı yaşayalım. dünyanın üstüne kurulduğu bu gerçek
dimdik ayakta kanlı canlı duruyor ellerimizin arasında.. bu
aldatma büyük üzüntülere karşı büyük de mutluluklar vermiyor
mu sanki benim sonsuz bağlılığımın yanında birkaç masum
aldatmanın sözü mü olur?.
72-ah
milena sanki denize düşmüş oradan oraya sürüklenip duruyoruz.
ne olursun yanlış anlama beni. ama senden uzaktayım durumum fena
sayılmaz, içime kapanık biriyim, çevremde konuşacak biri yok bu
yüzden sana içimi döküyorum. yaptığım doğru değil belki ama
kendimi tutamıyorum bir türlü. sonra yazdıklarıma bakıyorum
şaşırıyorum aklım başıma geliyor..
75-dürüst
bir insanım milena. esaretin izin verdiği kadar dürüst. bir
şeklimle herkese benzemeyen farklı bir yön var bende. huzur içinde
bir dakika bile çok görülmüştür bana. herşeyi savaşarak
kazanmak mecburiyetindeyim. sadece geleceğimi değil geçmişimi de
kendim yaratmak zorundayım. dünya sağa dönüyorsa bu ritme uymak
için benim sola dönmem gerekiyor. palto giymeye üşenirken bu koca
dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?
http://www.youtube.com/watch?v=x8D11n5gP6U
kaynak : http://www.kafkaokur.com/2012/11/franz-kafka-milena-ya-mektuplar.html
28 Aralık 2013 Cumartesi
Başlangıç - Bitiş
Her şey dürtüden başlar. Yavaş
yavaş yayılır, anlamazsın ne olduğunu bir bakmışsın
vücudundadır. Atamazsın pislikleri; pislikler var olmak
için yaşarlar, yaşam kaynağıdırlar. Hepsi bir bütün işte, başlangıçtan bitişe kadar koca bir bütün. Aksattığın zaman
parçalanıyor bütünlük, dağılmaya başlıyor. Zaman ayırmak,
en önemlisi kendini ayırman gerekiyor.
Tabi ki bu fedakarlığı yapıyorsun.
Ama sadece rahatlatıyor seni, eskisi gibi gülümsemiyor suratına. Gülümsemediği zaman anlaşmak bile zor oluyor. Bundan dolayı daha çok
baskı yapıyorsun ve daha çok yüklenmeye başlıyorsun. Sonuç
getirmiyor, sadece karanlığa düşüyorsun. Düştükçe daha çok
karanlık oluyor. Sonunda bir ışık var ama gitmek herkes için çok
zor. Karanlığa alıştıktan sonra aydınlanmak iyi bir tercih
olarak durmuyor.
EVET ; karanlıkta hiç bir şey
yapmadan yaşlanmak. Sınır olmayan duvarlarla kurulan en yakın
ilişki. Sınırsız bir dünya ; gülümsemese bile rahatına
diyecek yok. Böyle olunca fazla diyecek bir şey de kalmıyor,
yayıldığı gibi kapanıyor.
- basit şeyler -
13 Aralık 2013 Cuma
Yollardan Kalan
Bu soğuk havada, kıçımı kaldırıp yollara düşmüşsem önemli bir durum var demektir. Önemli bir durum varsa, benim yol boyunca bu soruna kafa patlatmam gerekir. Yani sorumluluk alıp, bu yolculuğu pişmanlıkla geçirmem gerekir. Hatta mola verip bir iki nefes yada bir iki yudum bir şey içmemin şart olması da gerekir. Peki, ben bekleyen bu kadar şey varken ne yapıyorum ? - Sadece mola verip, bir iki yudum alıp yoluma devam ediyorum. Yolculuk, sonrasında farklı bir hal alıyor beklendik şekilde. Araç bir o tarafa bir bu tarafa giderken aslında olmaması gereken şeylerin de farkına varıyorum. Hatta zamanın farkına varıyorum, sabah oluyor.
Zamanın farkına varmam dolayısıyla olmaması gerekenlerden bir liste yapayım :
- bu havada kıçıma kaldırıp yollara düşmemeliydim
- önemli durum yaratacak kadar hayatın içine atılmamalıydım
- kafamı erkenden patlatmamalıydım, sonradan çok lazım olucak
- sorumluluk almayı planlamak doğruydu ama yanlış daha çekici gelmemeliydi
- zamanında yapmak gibi bir eylem varken hayatlar bekletilmemeliydi
- güneş ışığını sevmiyorum sabah hiç olmamalıydı
- bağzı insanlarla kahve içmemeliydim. değil kırk, dört gün hatır kalmıyor
- leyla ile mecnun efsanesi penguenlere kurban gitmemeliydi
- kar yağıyor güzel ama Van hiç üşümemeliydi
- akılsız insan yaratmak için akıllı telefon icat edilmemeliydi
- Q7, Beşiktaş'tan gönderilmemeliydi
- adaleti temsil edenler işinin başında uyumamalıydı
- devletin vatandaşları anasını alıp gitmemeliydi
- eşini döven erkekler dünyaya gelmemeliydi
- dünya üzerinde hiçbir bebek ölüme terk edilmemeliydi
- insan olarak doğan biri, devlet adamı olduktan sonra yaratık olmamalıydı
- hiç unutmadan; Ali İsmail ve nicesi katledilmemeliydi...
-meli - malı derken bu yolun da sonuna geldik. Elimizde kalan; olmaması gerekenlerden bir liste ve olması gerekenlerden bir hayat. MORNİNG
6 Aralık 2013 Cuma
Sormak deli işidir...
Sormak deli işidir...
Arada sadece soruyorum hem de
fazlasıyla sadece. Başlangıçta berrak gözüküyor her şey ama
sona yaklaştıkça buğulanıyor. Belki bu yüzden soru soranlar
deli olarak kayıplara karışıyor. Başlangıçtaki berraklık soru
havuzuna çekiyor insanı. Berraklık bozuldukça önünü
göremediğin havuzda boğulup kalıyorsun ve deliriyorsun.
Evet, kesinleştirdim ifadeleri.
Bende, boğulma aşamasına atladım ve bundan dolayı tebrik ediyorum
kendimi. Ne yapsaydım ya boğulmayıp ? Koyulmuş olan kurallara,
dayatılmış olan hayatlara rağmen yaşamaya devam mı etseydim ?
Hayır hayır... Bence boğulmak, evet delirmek daha onurlu bir
seçenek. Onur'lu olan seçenekler, doğru olanlar değildir merak
etmeyin. Doğru olanı seçmek gibi bir felsefem de yoktu zaten hiç.
Topraktan gelmişlerin koyduğu doğru sınırı ilgilendirmiyordu
çünkü beni. Yanlış yapıyorsun desinler istedikleri kadar, ne
fark eder ? Doğru yapıyorsun dediklerinde bir bok değişmiyor
nasıl olsa. Sadece bununla yetinmeyip daha fazla doğru istiyorlar.
Yani daha fazla kullanmak, daha fazla ruhları kirletmek. En azından
yanlış yaptığında uzaklaşıyor tanrının melekleri ve gerçek
olanlarla yalnız kalıyorsun.
Kaldım işte anlayacağım.
Kaldığıma göre kendime konuşuyorum artık; meleklerin verdiği
rahatsızlık bitti. Kendimi de yargılıyorum, ne ala işte. Nereden
geldiği belli olmayan bir bedeni yargılamak kendimden başkasına
düşmez zaten.Kirletmenin başkasına düşmeyeceği gibi. Neyse,
hakimi olduğum davamın saati yaklaşıyor. Gidip biraz kendimi
suçlayayım...
-Akıllı kalanlara onursuz günler
dileğiyle !
Yer:
İstanbul, Türkiye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)