Bu Blogda Ara

17 Eylül 2013 Salı


Kararsız Bir Gece...

Koşma dedim. Dur, dinlen biraz daha geçilecek yol var adım atmak istemediğin benim yollarım; benim tercih edip senin yardım ettiğin. Ben burada tercih eden bencil, sen ise yardım eden insancıl duygular yani ikimiz birleşince bir işe yaraya biliyoruz. Ama ne kadar birleşse de içlerinde ayrık yaşayanlar var onlar geceleri gözlerini açıyorlar. Sabahları sevmiyorlar çünkü güneş onlara adil davranmıyor; güneşin adil davrandığı tek şey kolektif bitkiler topluluğu. Neyse ki biz büyümek istemiyoruz bitkiler gibi, kim ister ki sorumluluğu bu halde bile zor başa çıkılan insancıl duyguların daha da büyüyüp kulaklarımızı istila etmesini?
   Ben istemem, sen istemezsin, o istemez kısacası birinci şahıslar. Birinci olmak zordur çünkü arkandan kimsenin yetişmemesi için tek şahıs olunmalıdır. Ben bu gece tek şahısım mesela; emek harcayamayan mükemmel tek şahıs. Lakin bir orospu paraya nasıl kapılıyorsa arada insanlığa kapılan siktir edemediğim bir ön yanım var.
   Ruhumun kaşarlığının tuttuğu sıralarda ön yanım kontrolü eline almaya çalışıyor. Sonra yanımda eriyip giden mumdan insanlara bakıyorum ve onlar eridikçe gerçek yanım( ben )ortaya çıkıp bağırıyor : "Eriyenlerin tanrısı hiç adil davranmadı dürüst olan benim tanrım " ! Ona da hak veriyorum ara ara, taciz edilmekten hoşlanmıyor bu kişiliğini bozan yegâne öge oluyor bir süre sonra. Bozulmayı istemiyor, kendini kaptırsa insanlığa içinde başlayan savaş dünyaya virüs gibi yayılacak ve dengeleri değiştirecek.
   Bunun için her kişinin yaratılışında olan bencilliği kaybetmemek benim, onun, senin ilk tercihleri. KAYBETMEK istemiyor hiç kimse, iyilikleri yer altına gömüp zafer ilan etmek istiyor insanlar. Zaferler bizi tatmin eden tek cinsellik ve karşı koyamayıp ruhumuzu iyilik- bencillik diye ayırmak bizim tek çaremiz.  Evet dünyanın sonu gelse bile bütün olamayacağız kendimizle ya iyilik ya bencillik!

14 Eylül 2013 Cumartesi

Güneşe Akın


   İşin kolayını bilen daha doğrusu rahat yaşamaya alışmış insanlar rahatsız edildiğinde başka bir kişiliğe bürünebilir. Yıllardır içlerinde uyuyan sokak çocuğu uyanabilir ve bu otoritenin hiç hoşuna giden bir davranış olmaz. Peki, bu kadar büyük bir gizemi uyandıran ne olabilir hiç düşündünüz mü? Düşünülse bile inanılır gibi gelmez akla mantığa. Çünkü gerçek olamaz bir annenin beş çocuğunu, bir abinin beş kardeşini hatta bir kadının beş sevdiğini kaybetmesi. Lakin bu yaz öyle bir soğukla geldi ki doğrularımız değişti gerçeklerimiz değişti. İnanır olduk bir gaz fişeğiyle yahut sopayla insanların öldürülebileceğine. Ve bu yaz hepimizi değiştirdi içimizdeki sokak çocuğunu dışına vurdurdu.

   Anlamamıştık ilk başta neden nefes alamadığımızı anlamamıştık Ahmet’in neden vurulduğunu. Her insanın kendi fikirleri kendi inançları vardı bizim gözümüzde ama biz düşüncelerimizi korumak için apartmanlara sığınıyorduk. Neresi adildi bunun sokak çocuğu ne derdi taca atılan topun gol sayılmasına?
Durun dedi çocuklar, durun kaçmayın gelin omuz omuza olalım diye haykırdılar. Haykırırken hiç korkmadılar cesaretlenmişti artık onlar. Temiz hava alabilmek için biber gazı yemeye yaşamak için kask takmaya alışmışlardı. Her şey güzel gidiyordu ama bir anda gök gürültüsü koptu ve kandan oluşan yağmurlar üzerlerine yağmaya başladı. Beş arkadaşının sesini duyamıyorlardı artık gök getiriyordu arkadaşlarının haberlerini onlara. Bulutlar kararıyordu güneş üzgün bir şekilde doğuyordu günler eskisi gibi değildi. Bazılarıysa sessizdi düğümlenmişti boğazları ama o yağmur tekrar başladı o gök tekrar gürleri “durmayın” dedi. Ve beş arkadaşının fısıltısını işittiler : “ Düşüncelerinizi yaşatmazsanız, hayatınıza sahip çıkmazsanız bizde unutuluruz “ .

   Sokaklar yine çocuklarıyla dolmaya başladı, bu sefer tam kadroydular beş arkadaşları da yanındaydı. Güz başka geliyordu; bu sefer üşütecekti belki çocukları ama sonunda güneşi gösterecekti. Bir bildikleri buydu işte yılardır yaşadıkları karanlıktan aydınlığın gözüktüğüydü.

   Ve bu bilinçle aydınlığa daha hızlı koşacaklar, engelleri daha hızlı aşacaklar. Artık akınları karanlığı parçalamaya başladı. Yani şairin de dediği gibi : “ Çocuklar inanın, inanın çocuklar güzel günler göreceğiz güneşli günler “ .